İhtiyaç bir başka adıyla gereksinim. Bu kelime hepimizin dilinde çünkü hepimiz bir şeye ihtiyaç duyuyoruz. Genel ihtiyaç, özel ihtiyaç… Biliyorum ki kime dokunsam bir ihtiyacı var ve bu ihtiyaçları elzem. Genelde bütünü görerek bireye atıfta bulunmayı daha doğru bulurum ama şu ara bireyin ihtiyaçlarında ses o denli yüksek ki bütüne bakarak yazamıyorum. Kendi dertlerimizi, gönül yaralarımızı, bir sebepten yalnızlığımızı, hüznümüzü ve her ne olursa olsun yetmeyen bir şeyleri en yalın haliyle anlatan şiirlerden birinde der ki:
Bu akşam içimde
Tuhaf bir sıkıntı var,
Dünyada sanki bir ben kalmışım,
Sanki herkes
nerde keder varsa bırakmış,
Ben nerde bulduysam
toplamış almışım.
Önümde söğüt ağacı
Her zamanki haliyle, çaresiz,
Havuzda su rahat,
İnsanlar susmuş.
Sessiz bir yağmur gibi başladı bende
Konuşmak ihtiyacı.
En temelde ekonominin bizi yalnızlığa götürmesi intihar oranını, psikolojik rahatsızlıkları, yalanı, hırsızlığı arttırıyor. Dönüp dolaşıp erişemediklerimizden dolayı kahrediyoruz. Evlenemeyen, okuyamayan, çalışsa da çabalasa da bir şeye sahip olamayan, olamadıkça toplumda etiketlenen “vah vahlanan tüh tühlenen”...
Yiğidin kamçısı denen borçların ödenemediği ve kendilerine ‘geleceksiz geleceğiz’ diyen evlatların kaygılarıyla karşılaşıyoruz. Gün aşırı Twitter tt’lerinde mesleklere özel dertleri okuyoruz.
Tamam konuşuyoruz, sosyal medyalarımıza yazıyoruz ama ne kadar anlatabiliyoruz? Tek klavyeden çıkan metinler ne kadar deva oluyor dertlerimize?
Su kadar elektrik kadar ihtiyaç olan yegane şey birlikte söylemek değil midir?